sancak yine salınsın

o burçta

devir putlarını çağın

bir vuruşta

yaman ol yine yaman

-dileyene kadar aman-

hesap soruşta. (S.M. Aydınlık Savaşçıları'ndan)

5 Mayıs 2011 Perşembe

SİYASETE EMPERYALİST MÜDAHALE

Deniz Baykal'a kurulan tuzakla CHP'nin başına Kılıçdaroğlu'nun getirilmesinin üzerinden bir sene geçmişken, tam da seçimler arifesinde bu defa MHP Genel Başkan Yardımcılarından ikisi hakkında yeni bir kaset oyunu daha sahneye kondu. Emperyalizmi düşman olarak işaretleyen Deniz Baykal tasfiye edilirken, şimdi hedefte MHP var...

Türk siyasetini, şekli demokrasi oyunu üzerinden emperyalizmin nasıl biçimlendirdiğini göstermesi bakımından aşağıdaki haber dikkat çekici:

CHP'nin neden seçim öncesi alelacele ABD'ye heyet gönderdiği anlaşıldı.

JOHNS HOPKİNS'İN 2008 RAPORU:
DENİZ BAYKAL'IN YERİNE KEMAL KILIÇDAROĞLU GEÇECEK

Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü'nün, Ekim 2008'de yayımladığı bir rapor, CHP'deki liderlik değişimiyle ilgili şaşırtıcı bilgiler içeriyor. Enstitü, Türkiye ile ilgili hazırladığı senaryoda tam iki yıl önce Baykal'ın yerine Kılıçdaroğlu'nun geleceğini ve CHP'nin politikalarının değişeceğini öngörmüş. Enstitü, 2008'deki raporda "Yeni CHP"yi " Avrupa tarzı sosyal demokrat bir parti" olarak tanımlıyor. Ulusal Kanal, Amerikan-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü'nün 2008'deki şok raporuna ulaştı. Enstitü'nün bağlı olduğu Johns Hopkins Üniversitesi, Amerikan derin devleti bağlı olduğu belirtiliyor. CIA'dan fonlanan üniversitenin uzun yıllar rektörlüğünü de Paul Wolfovitz yaptı.

Ekim 2008'de Svante Cornell ve Halil Magnus Karaveli tarafından yazılan "Türkiye: Laik ve üniter bir gelecek" adlı raporda Deniz Baykal'ın yerine Kemal Kılıçdaroğlu'nun geleceği öngörülmüş.

Deniz Baykal; CHP'den istifaya ikna edildiği sırada, AKP'nin ileri gelenleriyle ilgili yaygın yolsuzluk olayları konusunda kamuoyunun dikkatini çekmekte katkısı olan Kemal Kılıçdaroğlu ile yer değiştirdi.

Raporda dikkat çekici bir diğer nokta da, CHP'de Kılıçdaroğlu'nun ardından gelen program değişikliği. Silkroad Enstitüsü, "Yeni CHP"yi 2008'de yazmış.

"CHP yeniden Avrupa tarzı ve merkezi bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıktı. Partinin yeniden düzenlenmesi Avrupalı partiler, Avrupa Birliği kurumları ve Avrupa sivil toplum kuruluşlarının verdiği desteğe çok şey borçludur." CHP'li Milletvekili Onur Öymen, bu senaryonun, hazırlandığı dönemde kendilerine verildiğini açıkladı.

Dönemin CHP Lideri Deniz Baykal'ın bu rapora ne tepki verdiği ise merak konusu.

Raporun yazıldığı dönemde, CHP'de liderlik değişiminin lafı bile yoktu.

Emekli diplomat olan Onur Öymen, bu kadar isabetli bir tahmine rastlamadığını ifade etti.

Haber kısaca böyle ve gayet açık.

Bu haberi tamamlayacak iki not da biz ekleyelim. İlki, CHP'nin seçim bildirgesinden... CHP, Türkiye'deki Amerikan düşmanlığına karşı mücadele edeceğini, Amerikan düşşmanı Türk halkına beyan etmiş bulunuyor. Diğeri AKP'nin seçim bildirgesinden. RTE, yeniden iktidar olurlarsa, ABD ile ilişkileri geliştireceğini, sıkılaştıracağını Türk Milleti'ne taahhüt ediyor. Böylece AKP ile CHP aynı kulvarda buluşuyor, efendilerine hizmet adına aynı taahhüdü farklı kelimelerle beyan ediyorlar.

Kılıçdaroğlu'nun iktidara gelişi ABD kumpası da RTE'ninki farklı mı? İptal edilen Siirt seçimleri ve seçimler öncesinde ABD elçisinin YSK'yı ziyareti akıllarda değil mi? RTE de bir Amerikan projesi. Belediye Başkanlığı, hatta eski partisinin Beyoğlu İlçe Başkanlığı'ndan başlayarak Amerika, İngiliz ve Yahudi misyonları ile kurduğu ilişkilerle bu günlere geldi, getirildi. Alatonların desteğiyle. Aynı şekilde Abdullah Gül hakkında da eski partisinde dış işleriyle ilgilenirken, kendi istikbali için görüşmeler, hazırlıklar yaptığının deşifre edildiğine dair bilgiler aktarılmıştı. Bu konuda bir diğer şahit de Banu Avar. Avar, BBC temsilcisi olması hasebiyle, AB-D medya organlarından, kendisine, o zamanki Refah Parti'si içinde, daha üst basamaktaki yöneticilerle, partinin genel başkanıyla değil de özellikle RTE ve Gül'le görüşmek istediklerini ve bildiren talepler aldığını, talep eden gazeteciler adına randevu ayarladığını aktarmaktaydı.

Bu manzaraya göre artık CHP de tamamdır. Nasıl ki Akıncı Kasımpaşalı geçmişişyle RTE belli bir imajla piyasaya sürüldüyse, Dersimli Alevi Kılıçdaroğlu da paradigmanın kendi içindeki muhalefeti ve alternatif kanadı temsil etmesi bakımından gayet özenle seçilmiş bir figür.

Karşımızda böyle bir CHP ve AKP var...

Sonra, Saadet'e yapılan operasyon ve Yazıcıoğlu suikastini de bu tabloya ekleyelim...

BDP ile zaten aynı kulvarda yarıştıkları gibi, son olarak ABD'nin, PKK yöneticilerinin hesaplarını dondurmasını da bu minvalde değerlendirmek gerek. Böylece, PKK, AKP ile şu veya bu şekilde mutlak bir uyum içine girmeye zorlanıyor. PKK da AKP'nin kucağına itiliyor. YSK opereti de ya kontrol dışı bir gelişme veya bir pazarlığın unsuru ki nihayetinde ortada bir pürüz kalmamış durumda.

Öbür tarafta Ergenekon saldırısı ile zaten TSK ve ulusalcı kanattaki muhalifler Silivri esir kampına toplandı.

İsmailağa Cemaati içindeki sızma unsurların, “AKP'ye oy vermeyenler Ergenekoncular ile haşrolunacak!” yollu vaazlarla Mahmut Efendi'yi de bu ihanete ortak etmek istemeleri cinayeti zaten süregelen bir oyunun yeni perdesi olmaktan öte bir şey değil. Daha öncesinde Cübbeli Ahmet Hoca hedef alınmış, O'nun hakkında da kasetler hazırlanmıştı...

Eh, Kumandan Mirzabeyoğlu zaten yıllar öncesinden esir edilip yok edilmeye, mumyalanmaya çalışılıyor. Yıllardır bir hücrede yaşamaya mahkum edilmesi yetmezmiş gibi bir de Telegram'la saldırıya uğruyor ve bu şartlar altında bile ademe mahkûm edilmeye çalışılıyor.

Geriye ne kalıyor?

MHP!

Daha tam olarak kontrol altına alınamayan, yeni paradigmaya tam olarak uyumlu hale getirilemeyen MHP'ye karşı yürütülen kampanylar, MHP'nin medya operasyonlarıyla bölünmek istenmesi, bunda da en başı Fetullahî Örgüt'ün çekmesi, cemaat kimi kadrosundan kimi de vaziyeti bir hayvan hissiyatıyla koklayarak durumdan vazife çıkaran köpekliği iş edinmiş kalemşörlerin MHP'ye karşı aldıkları tutum, MHP'yi çekmek istedikleri çizgi ortada. Ve bu tezgahın, komplonun bir parçası olarak tam da seçimler arefesinde patlatılan kaset hadisesi.

Neticede MHP'nin iki Genel Başkan Yardımcısı partideki idarî görevlerinden ve milletvekilliği adaylığından istifa etmek zorunda kaldılar...

Hemen peşinen söyleyelim, böyle bir ahlâksızlığı, bu şekilde, kaset üzerinden, birilerinin haysiyetini, namusunu hedefe alarak şantaj ve tehditle politikaya yön vermeyi bir müslüman düşünemez. Bunlar gladyo marifetleri... Emperyalizmin işbirlikçilerine öğrettiği ve finolarının önlerini açmak için uyguladığı şeyler. Allahsız Batı medeniyetinin ahlaksızlığında neşvü nema bulmuş siyaset yapma biçimleri. Ve son birkaç yıldır politika bu ahlâksızlık üzerinden yürütülür ve böylece birilerine iktidar alanı açılırken, güya Türkiye demokratik bir ülke, bağımsız bir ülke ve sandıkta milletin iradesi tecelli etmekte.

İki insanın gizlide yaptığı, saklamaya çalıştığı, insan olmanın zaafından mütevellit günahlarını açığa vurmak ve bunun üzerinden politika yapmaya kalkmak kadar aşağılık bir şey olabilir mi? Bunun İslam ahlâkıyla uzaktan yakından alâkası olamaz.

Hz Ebubekir, yoldan geçerken gördüğü zina eden bir çiftin üzerine kendi giysisini örtmüyor mu? İşte, İslâm ahlâkı bunu gerektirirken, bir de gizlide olanı açığa vurmak ne demek?

Buna ses çıkarmayanlar, itiraz etmeyenler de bu ahlaksızlığa ortak, kimi oy, kimi şu, kimi bu derdiyle ortak...

Şimdi bu hadiseler karşısında mesul olan iktidarın, RTE'nin tavrına göz atmakta fayda var...

RTE, katıldığı bir toplantıda, “eline, diline, beline sahip ol!” ilkesini hazirun huzurunda dillendrdikten sonra, güya edep tavrıyla, “çok afedersiniz ama, beline sahip olamayanları görüyoruz!” diyerek, belaltı vurmaya devam ederken, bir de bunu edep olarak satmaya kalkıyor...

RTE, bulunduğu makam itibariyle, bu tür işleri örtmekle mükellef. Yani iki kişinin kendi rızalarıyla gizlice yaptıkları bir şeyin, hem meydan yerine dökülmesine mani ol(a)ma, hem de bundan kendine siyasi rant çıkartmaya kalk. Edep Ya Hû! O vebal, yani günahın alenileştirilmesinin vebali iktidar olması hasebiyle kendisine aitken, insan olarak, yönetici olarak bundan rahatsızlık duyması ve böyle aşağılık şeylerin ortaya dökülmesi karşısında büyük bir imân ve ahlâk hassasiyetiyle tavizsiz bir şekilde karşı durması gerekirken, bu ahlâksızlığı yapan, yani o görüntüleri çekip sonra da servis edenleri cesaretlendiriyor, onları teşvik ediyor, “gidin muhaliflerimin gizli saklı ayıplarını araştırın ki ben de sırıtarak, pişkince, bir de edepli görünmeyi elimden bırakmayarak ayıplarını yüzlerine vurayım da onları bertaraf edebileyim” demek manasını haiz ifadelerini serdederken, yüzündeki  şeytani zevk ekranlara yansıyor. “Afedersiniz ama beline sahip çıkamayanları gördük!” diyerek güya ahlak dersi veriyor. En büyük ahlaksızlık aslında budur. Bundaki ahlaksızlık, o fiili işlemenin yanında hiç kalır. “Şuyuu vukuundan beter” denilen şeyler bunlardır, iki kişinin gizlice yaptıkları bir şeyi böyle açığa vurmaktır. Şuyuunun vukuundanda beter olmasından daha da alçakça olanı, bir de bundan rant elde etmeye kalkmaktır.

Gizlice yaptıklarına göre, demek ki o iki kişi nefslerine uyarken hâlâ utanmaktadırlar. Ama bunu açığa vuran kişi, açığa vurulmuş olanı siyasî emelleri için kullanmaya kalkan kişi, o iki günahkar kadar olsun utanmamaktadır ki ağzına alabilmektedir. Başkasının tenasül uzvunu ağzına almaktan zevk alan bu belhüm adal soyuna diyecek bir şey yok aslında.

Ve bunun Amerika planlarıyla olan ilgisi...

Tabi Türkiye'deki siyasetin yönlendirilmesi, şekillendirilmesinde Amerikan tesirinini ne derece büyük olduğuna Vikiliks belgeleriyle bir kez daha şahit olmaktayız. O belgelerde, Amerika, RTE'yi dost ve desteklenmesi gereken unsur olarak taltif ederken bu cümleden olarak RTE için yeni bir medyanın oluşturulması gerektiğinden bahsediliyor... Bu bahsedilen medya oluşturulması operasyonunun nasıl gerçekleştirildiğini malum kabul ederek o mevzuuya girmiyoruz.

Anlıyoruz ki, medyaya servis edilen bu kasetler üzerine RTE'nin öyle konuşması tesadüfi değil; yeni paradigma yerleştirilmeye çalışılmakta. RTE'nin, “Afedersiniz ama, beline sahip olamayanların hallerini görüyoruz!” ibaresi ağızdan kaçırılmış bir cümle değil. Başını Haçlıların, Yahudi'nin çektiği medya operasyonları çerçevesinde RTE, en hafif ifadesiyle durumdan vazife çıkartarak, kendisinden bekleneni yapıyor, önüne atılan malzemeye dört elle sarılıyor, elalemin tensül uzvunu ağzına almaktan zerre imtina etmiyor, edemiyor. Vazifesi o, iktidara gelirken söz verdikleri, gizli anlaşmalarla karara bağladıkları üzere, eline tutuşturdukları, medya ile önüne attıkları ne olursa olsun, ağzına alacak, propagandasını bu yönde yapacak. Hak kılıfı altında ahlâk mefhumunun da ırzına geçilecek, Türk Milleti'ni millet yapan, bizi Haçlı Batı sürülerininin başına bela eden vasıflar birer birer yok edilecek ki ebediyyen mankurt kalalım. Millet olmaktan çıkıp, “Açık Toplum” olalım.

Böylece, Siyon Protokolleri icabınca, bir toplumu o toplumun en alt kademesindeki çapulcu tayfasının yönetmesi demek olan şeklî demokrasi hedefine ulaşılabilsin. RTE'nin böyle bir misyonu daha var ve bunun için çalıştığı, milleti yozlaştırmak için gayret ettiği de açık. Yoksa değil mi ki elalemin şeyiyle niye uğraşsın? Bu manzara, Siyon Protokolleri'nde yazanlarla birebir aynı. AKP'nin bu açıdan, yani Siyon Protokolleri açısından ele alınması, RTE'nin söz ve tavırlarnın bu belgeler ışığında analizinin yapılması şart.

Şu olur, bu olur. Nihayetinde emperyalizmin saldırıları ve belaltı vuruşlarına karşı uyanık olmak gerek. Öyle her söylenene balık gibi atlamamak, bu ahlâksızığa ortak olmamak, bu haysiyet cellatlığını reddetmek, oyunları bozucu olmak gerek.

Zoru zor, oyunu da zor bozar. Önümüzde  bizleri bekleyen zor günler var. Aşılmaz değil. Fitne belası çıktığı deliğe sokulamaz belki ama bıçağa yatrırılabilir, yatırılacak da! İşşte Felluce, işte Hindikuş, işte Trablus.

Ne demişti Kumandan:

“Akın başladı sürer
hangi kahpe düşleri saklarsa saklasın gece!”

Kahpelere ve kahpeliğe karşı bir olalım, birlik olalım. Emperyalizmin surlarına omuz omuza yüklenmenin zamanıdır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder