ÖZ KATİLİMİZE BİZİ MUHTAÇ EDENLER
Van’ı vuran, ilçeleri, köyleri haritadan silen deprem.
İnsanlar medet bekliyor, çığlıklar göklere çıkıyor, arşı buluyor.
Sonra?
O çığlıklara makes olması gereken iktidar ne yapıyor?
Çadırlar dağıtılmamış, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırmışlar. Kendi bakanları, “acziyete düştüklerini” itiraf ediyor. Ve nihayet, koca Türkiye’nin bu depremle baş edecek imkânı yok gibi, İsrail’den yardım dilenmek noktasına getirilişimiz. Kendi katilimize bizleri muhtaç eden bu kafaya, bu zihniyete…
40 milyarı (eski parayla kırk katrilyon) bulan deprem vergileri, öğreniyoruz ki, deprem öncesi alınması gereken tedbirler hariç her yere harcanmış. Bu saikle de öz katilimize muhtaç hale getiriliyoruz. Ve, gazetelerde, büyük puntolu, TV ekranlarında özel vurgulu haberler: İsrail 5 prefabrik ev gönderdi. Hiçbir ülke, kendi reklamını bu kadar ucuza yaptıramazdı herhalde.
İngiliz Mehmed, deprem için toplanan vergileri işlerine geldiği yere harcadıklarını gayet pişkince, bir de yaptıklarını haklı göstererek, “deprem vergilerini ne yaptınız?” diye sual eden muhataplarını iş bilmemezlikle suçlayarak açıkladığını zannediyor. Oysa o vergiler, emanettir, emanet de namus. Ne için aldınsa onun için harcayacaksın. Senden hesap soranları iş bilmemezlikle suçlayacağına, 9 yıllık iktidarınız döneminde o vergileri yerli yerine harcayaydınız da insanlar enkaz altında kalmasaydı. Yunuslar ölmeseydi. Yunusların katili, emanete ihanet edenlerdir! Şimdi de çıkmış, “yıkacağız” diyorlar. Bu aslında, zımnen suç kabulü değil de ne? Şimdiye kadar aklınız neredeydi? Daha kaç Yunus’un ölmesi gerekecek? Daha kaç kez İsrail’in göndereceği 5 prefabrik için öz katilimize minnettar kalmak zorunda olacağız, sayenizde?
BU DEFA CONİLERE ÇUVAL GEÇİRİLDİ
“Tatil” için (Neyin tatili? Bacılarımıza tecavüz edip, kardeşlerimizi-evlatlarımızı katletmekten yorgun düştükleri için olsa gerek!) Marmaris’e gelen coniler, bu defa ummadıkları bir karşılama töreni ile karşılaştılar.
Bir grup TGB’li, bu sapık, tecavüzcü ve katil canilerin başına çuval geçirerek hak ettikleri tavrı ortaya koydu. Amerika’nın emrine amade AKP polisi ise TGB’lileri gözaltına aldı. Conilerin başına çuval geçirilmesinin görüntülerine el koydular. Efendileri haçlı katil Amerika’nın karizmasını çizen bu görüntüleri Türk halkı ve dünyadan saklamak için ellerinden ne geliyorsa ardlarına koymadılar.
Öyle ya, millet bu görüntüleri izleyecek ve, “Oh olsun köpeklere, ne işleri var bir haçlı askerinin Müslüman topraklarında? Aslında hepimiz böyle yapmalı, haçlıları, köpekler gibi gördüğümüz yerde taşlamalıyız!” diye alternatif fikirler oluşacaktı ki bu da AKP’yi Haçlılar nezdinde zor durumda bırakır. Değil mi ki AKP bu Haçlılarla Eşbaşkan ve RTE, haçlı askerlerinin evlerine sağ salim dönmesi için dua etmekte!
İşin bir diğer aşağılık tarafı ise, -bölge esnafının ifade ettiği- AKP’nin, bu haçlı köpeklerinin hizmetine sunmak üzere hariç illerden kadın getirtip “hizmet”e sunması… Tarih canlanıyor ve Yüksek Kaldırım işletmelerinin, NATO teröristleri için boya-badana yapılıp, elden geçirildiği günleri hatırlıyoruz.
DENİZ FENERİ’NDE TAHLİYE
Önce savcıları görevden aldılar -ki, Can Dündar, “savcılar görevden alınmasaydı yeni dalga operasyonlar olacaktı” diyor-, sonra haklarında soruşturma açtılar. Şimdi de tutuklu zanlıları serbest bıraktılar. Bu iş bir yönüyle ABD safında yerini belirlemiş AKP’nin AB-Almanya tarafından sıkıştırılması, AB-ABD arasındaki çekişmenin AKP üzerinden sürdürülmesi olsa da, AKP her iki durumda da suçlu.
Son tahlilde, ister yolsuzluk-hırsızlığı kabul etsinler, isterse de işbirlikçilikleri saikiyle kendi üzerlerinden böyle bir çekişmeye Türkiye’yi malzeme kılmalarından…
***
Deniz Feneri ile ilgili bir diğer gelişme de Kılıçdaroğlu’nun Bakan Beşir Atalay’ı, Kanal 7 yöneticilerini, kanalın polis tarafından basılacağı konusunda uyarmış, köstebeklik yapmış olması. Kanal 7’nin sahipleri, kendilerine böyle bir ikazın geldiğini ve bilgisayarları, muhasebe kayıtlarını temizlediklerini itiraf ediyorlar. Kanal 7’deki bilgisayarlar temizlenmiş olsa da “server”larda bu bilgiler unutulmuş, Almanya’nın “Yüzyılın Yolsuzluğu” diye adlandırdığı çifte muhasebe kayıtları devletin elinde…
Almanya’da dava görülürken, RTE ve Emine Erdoğan’ın resimlerinin de suça iştirak edenler cümlesinden olmak üzere, mahkeme salonunda yapılan slayt gösterisinde perdeye aktarıldığını hatırlatalım.
TÜRBAN VE AKP
Kadın vekillerin Meclis’e pantolonla girebilmesine imkân sağlayacak AKP teklifine Sırrı Süreya Önder’in bir ek yaparak başörtülü girebilmenin de mümkün olmasını sağlamak istemesi üzerine, AKP tarafı, panik hâlinde “pantolona serbestiyet” teklifini dahi geri çekti.
AKP suçüstü yakalanmıştı…
Ne yapacaklarını şaşırdılar.
Cemil Çiçek denen adam, gayet pişkince, “İsteyen zaten girebilir, teklife filan ne gerek vardı canım!” diye suçluluk psikolojisini ortaya döken açıklamalar yaptı.
Güya türbana sahip çıkan, bu sahiplenme görüntüsünü gayet ustaca siyasi ranta tahvil edebilen AKP, şimdi böyle -şeklen dahi olsa- bir özgürlük ortamında kendisine ihtiyaç kalmayacağının hissiyle -hani şu damların kiremitlerini aktaran ama kırık kiremidin yerini her seferinde değiştiren adam misali-, başkasının dama çıkmasına da müsaade etmemiş oldu.
AKP’nin türban konusundaki tavrı tam bir rezalet. Bülent Arınç çözüm için “namus ve şeref sözü” verirken, RTE, “kendisinin böyle bir söz vermediğini” ifade ederek en yakınındaki adamın verdiği namus ve şeref sözünü ayaklar altına atacak kadar…
VİKİLİKS BELGELERİNDEN…
Vikiliks belgeleri…
Yani, Amerikan diplomatik temsilcilerinin, bulundukları ülkelerden Vaşington’a gönderdikleri resmi kriptoları ele geçirenlerin, bu belgeleri Vikiliks adlı internet sitesinde yayınlanması…
Bu belgeler gösteriyor ki, Vaşington’a en çok belge Irak’tan gitmiş. İkinci sıradaki ülke ise Türkiye.
Gündeme gelen son iki belgelerden birinde, Amerikalı diplomat, zamanının AKP’li Meclis Başkanı ile yaptığı görüşmeyi aktarıyor ve AKP’li Meclis Başkanı’nın, kendisine, “Balyoz” davasında elle tutulur bir delil olmadığını aktardığını merkeze rapor ediyor ve şayet davaya Amerika açık müdahale etmeye kalkarsa, bunun TSK’daki tepkileri artırıp, ordudaki istifaları hızlandıracağını belirtiyor. Zamanının Meclis Başkanlarından M. Ali Şahin, “ABD elçisine rapor veren ben değilim!” diye açıklama yapmak suretiyle kendisini temize çıkarma gayretine düşerken, oklar diğer başkan Arınç’ı işaretlemekte.
Diğer iki belge ise Anayasa Mahkemesi’nden Haşim Kılıç’la ilgili.
Kılıç ABD elçisine brifing vermiş. Biri, daha AKP yeni iktidara geldiği dönemde, Kılıç üye iken. Diğeri de Başkan sıfatıyla.
HİLLERİ’NİN KAHKAHASINA ORTAK OLANLAR
Haçlı canavarlığının yeni örneği, Kaddafi’nin şehid edilmesi üzerine bir kez daha sergilendi.
Daha önce Usame Bin Ladin’in şehid edilmesini seyrederken gördüğümüz Hilleri, bu kez Kaddafi’nin şehadetine kahkahalar attı.
Bizde de, “Oh oldu, diktatör öldü!” diyerek, bu kadının kahkahalarına eşlik edenler var.
Hatta Libya’nın Meşru Devlet Başkanı Kaddafi’nin katledilmesi üzerine, bu ülkede, “Amerika’ya baş kaldıranın sonu böyle olur, herkese ders olsun!” diye yazan Sami Kohen gibi Yahudiler var. O Kaddafi ki, İsrail’e karşı savaşan mücahidlerin en büyük destekçisiydi. AKP kanadı da bu tehdidi görmüş, onlar da koroya katılmışlar. Cemil Çiçek denen adam diyor ki: “Bu herkese ders olsun!” Anlaşılan dersi kendileri almış, Amerika’ya, “biz haddimizi biliriz!” diye temenna çakıyor.
AMERİKA’NIN FÜZE KALKANI
Bir kere en başta şunu ifade edelim ki bu radar Amerikan projesi olup NATO’yla doğrudan bir alakası yoktur. Dolayısıyla da, “NATO tarafında karar alındı, biz de bu karara iştirak etmek durumundayız” filan gibi laflar, tamamen kandırmacadan ibaret. Yani AKP, bu radarı Amerika’nın emir ve direktiflerine uygun olarak Anadolu’nun bağrına saplamaktan imtina etmemiştir.
Amerika’ya verdikleri sözler üzerine iktidar olan, olmasına izin verilen, Amerika’nın istediği zaman kendilerini delikten süpürebileceğinin bilen bir iktidarın, o delikten süpürülmemek adına yapmayacağı ihanet, vermeyeceği taviz, altına girmeyeceği okka, yemeyeceği lokma yoktur.
KRİZ DÜNYAYI SARSMAYA DEVAM EDİYOR
Dünya iktisadi krizin anaforunda.
Menfi algılanana en küçük bir haber, hadise bile, büyük çalkantılara sebep olmakta.
Yunanistan başbakanı Papandreu’nun referandum açıklaması da bunlardan biri oldu ve Euro bölgesine yönelik endişeleri artırdı.
Dünya piyasaları sert kayıplar yaşarken, petrol ve altın düştü. İçeride ise dolar yükselerek, 1,80 liraya dayandı.
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'nun, Avrupalı liderlerin Yunanistan’ın borç krizinin önüne geçmek amacıyla bir hafta önce karara vardıkları yardım anlaşmasını referanduma sunacağını açıklaması piyasalarda sert düşüşlere sebep teşkil etti.
Avrupa liderlerinin Yunanistan’a dair aldıkları kararı bir nevi vesayet olarak ifade edebiliriz. Papandreu, kararları referanduma sunarak, mesuliyeti üzerinde atmaya ve Yunan halkının vesayeti kabul edip etmeyeceklerine kendilerinin karar vermesini istemiş oluyor.
Aciz bir liderlik tavrı.
Euro Bölgesi liderleri geçen hafta Yunan devlet tahvillerinden yüzde 50 zararı kabul etmeleri için özel bankalar ve sigortacılarla anlaşmaya varmış ve Yunanistan'a 130 milyar Euro'luk ikinci bir yardım kararı almışlardı Bunun karşılığında da Yunanistan, kendisine dikte edilen şartları yerine getirmekle mükellef olacaktı.
1,80 LİRA OLAN DOLARIN FATURASI
Büyük bir cari açık problemiyle karşı karşıya olan Türkiye’de, ihracata dayalı bir büyüme olsaydı, bu rakam avantaj bile olabilirdi. Ama Türkiye borçlanıyor, dışarıdan mal alıyoruz ve dolardaki bu artış, mal ve hizmetlerin pahalanması olarak iç piyasaya yansıyacak demektir ki, bu hem cari açığın, borcun artması, hem de enflasyon demek.
Merkez Bankası’nın doların artışını frenleyebilmek maksadıyla yaptığı satışlar ise, havanda su dövmeye benziyor. Veya, hastalığı tedavi etmek yerine, yaralara bant yapıştırmaya.
Merkezin dolar satması ise alacaklıları endişelendirmiş durumda. Öyle ya, kasalardaki doların hızla erimesi karşısında, onlar da alacaklarını alamama riskiyle karşı karşıya.
Dolar satmanın bir diğer boyutu da yine birilerinin bu işten büyük paralar kazanmakta olması.
Millet her halükarda soyulmaya devam ediyor. Gelir dengesindeki adaletsizlik her geçen gün daha da artıyor.
Üstad’ın, “Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa!” diyerek eleştirdiği gelir dağılımı adaletsizliği üzerine tüy dikiyorlar.
AKP iktidarı, borçları ödeyebilmek maksadıyla zam yapmaya başladı.
Daha durun, gerisi geride.
BELEDİYE İŞÇİLERİ ŞUTLANDI
Belediyelerdeki fazla-şişmiş kadroları eritmek bahanesiyle, belediye işçilerinden büyük bir kesim kamu kuruluşlarında hizmet vermek üzere kurumlara dağıtıldı.
Bu işçiler, gittikleri kurumda, mevcut toplu sözleşmeleri müddetince çalıştıktan sonra, süre bitiminde, görev yaptıkları yeni kurumun amiriyle teke tek pazarlık masasına oturacaklar. Artık asgari ücret mi olur, üstü mü olur, nasıl anlaşabilirlerse. Anlaşma olmazsa, hadi kapı dışarı, nasıl olsa asgari ücreti kabul edecek işsiz çok. Hatta o işsiz, o okullardan birine atanmayı bekleyen on binlerce öğretmenden biri de olabilir. Öğretmenlik yerine hademelik, temizlik görevlisi olarak…
Yeni işyerlerinde göreve başlayan işçiler, 2013 senesine girerken dolacak olan toplu sözleşmeleri sonucunda nasıl bir tabloyla karşılaşacaklarını kara kara düşünüyorlar.
İşin en dikkat çekici tarafı ise, görevlerine son verilen işçilerin yerine, hemen taşeronların gelmiş olması. Hani bu işçiler ihtiyaç fazlasıydı? O zaman taşeronlardan işçi kiralamanın ne alemi var?
KCK OPERASYONU
KCK’ya yapılan son operasyonlarda gözaltına alınanlardan Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayınevi sahibi Ragıp Zarakolu'nun da aralarında bulunduğu 23 kişi tutuklandı.
Buraya kadar tuhaf bir durum yok.
Tuhaflık, Yeni Akit’in, haberi, “KCK'dan gözaltına alınan ve açılımcı aydınlarla BDP'nin sahip çıktığı Prof. Ersanlı'nın Yahudi asıllı spekülatör George Soros'un Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin kurucularından olduğu ortaya çıktı. Ersanlı'nın eşinin de bir Yahudi olması dikkat çekti.” şeklinde vermesiydi.
İyi de, açılımın başını çeken AKP iktidarı niye tutuklanmıyor o zaman? RTE, bizzat Yahudilerden cesaret ödülü alamadı mı?
Türkiye’yi bölmek üzere birlikte yola çıkanların yolları ne oldu da ayrıldı, birbirlerine düştüler?
Burası Türkiye, burası Anadolu. Bu millete rağmen öyle her planı tatbik etmek kolay değil.
Diğer yandan, Ersanlı’nın Helsinki Derneği’nin kurucularından olması suçsa -ki,bizce de öyle- Helsinki Derneği’ni AKP içinden Zapsu’ya sormak gerekir. Tabi bunların “açılım” kod adı altında Anadolu’yu bölüp-parçalama planında birleşmiş olmaları da her kesimden işbirlikçinin nasıl da aynı çatı altında toplandığını göstermesi bakımından, her kesimin samimi yurtseverlerine birlik olmaları yolunda bir ihtar aynı zamanda.
DEPREM YARDIMI İSTİSMARI
Deprem akabinde, "Van İçin Tek Yürek" adlı bir program 19 TV'de ortak olarak yayınlandı. Telefonla canlı yayına bağlanan bazı uyanık kapitalistler ise "dudak uçuklatan" vaatleri ekranda saydı. Ve gecenin sonunda tam 62 milyon TL nakit yardım toplandığı söylendi. Ancak 'programa katılıp yardım vaadinde bulunan isimler, aradan geçen günlere rağmen paraları bankaya yatırmadı! 62 milyon TL'nin sadece 20 milyon TL'si toplandı. Ekranda para yağdıran uyanıklar, sadece şirketlerinin reklamını yaptı.
Kapitalizmin ahlâkı yok. En insanî teşebbüsleri bile kendi menfaatlerine istismar etmekte de gayet mahirler.
Diğer yandan böyle bir kampanya, bizim nizamımızda olamaz. İnsanlar zaten gerekeni yapıyorlardır ve devlet de zaten gerekli tedbirleri almış olacaktır. Van depremi, önceden alınacak tedbirlerle kolayca savuşturulabilecek bir vaziyet arzetmekte. Devletin yetişemeyeceği büyüklükte bir felâket karşısında da sermayedar, parayı zaten böyle lüzumlu haller için kazanmakta olduğunun idrakiyle, gerekeni, reklama ihtiyaç duymadan, “sağ elinin verdiğini sol eli duymadan yapma” şuurunda olacaktır.
MESELE FUHUŞ DEĞİL, YAŞIN KÜÇÜK OLMASIYMIŞ!
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, ''Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 13 yaşındaki bir kız çocuğunun 'sanıklarla kendi rızasıyla birlikte olduğu' doğrultusundaki yerel mahkeme kararını onamasını kabul edilemez ve kaygı verici'' bulduğunu bildirdi.
Haber böyle…
Yaşı küçük olmayıp fahişelik yapmak ise kabul edilebilir bir durum. Mesele yaş küçüklüğü, o kadar. Yabancı bir kadın gazeteci, hayretle, yönetiminde AKP’nin olduğu rejimin kadın pazarladığını yazmıyor muydu?
İŞTE, RTE’NİN SAĞ SALİM EVLERİNE DÖNMELERİ İÇİN DUA ETTİĞİ HAÇLI CANAVARLAR!
Afganistan'da görev yaparken üç Afgan sivili öldürmekle suçlanan işgalci Haçlı terör örgütü üyesi Gibbs adlı çavuş, ölenlerin cesetlerinden anı olarak saklamak üzere parmak kestiğini itiraf etti.
Mart ayında, bir grup terör örgütü elemanının işgal için gittikleri ülkede Afgan sivillerin cesetleriyle poz verdiği fotoğraflar ortaya çıkmış; bu kişileri öldürür öldürmez kamera karşısına geçtikleri açıklanmıştı.
Alman Der Spiegel dergisinde yayınlanan fotoğraflarda, işgalci Haçlı canilerin bir cesedin başını ellerinde tutup gülümsediği görülüyordu.
Seattle yakınlarında yapılan duruşmada, avukatı, Gibbs'in üç müslümanın parmaklarını kesip bunları savaş anısı olarak sakladığını ve başkalarına hediye ettiğini kabul etti.
Gibbs Kandahar yakınında işgalde görevli takımın liderliğini, 2009'da liderlerinin çatışmada yaralanması ardından üstlendi ve saldırılar 'intikam' adı altında başladı. Caniler, iki ayrı vakada karşılaştıkları sivilleri yanlarına çağırıp üzerlerine el bombası atarak sonucu izledi.
Bu haçlı canilerinin Felluce’de, Ebu Gureyb’de yaptıkları da unutulmuş değil.
Ebu Ggureyb’den atılan çığlıklar, feryatların, işgalin, tecavüzlerin hesabı sorulmuş değil.
“Her gün tecavüze uğruyoruz, karnımızda onların piçlerini taşıyoruz. Ellerinizdeki bütün silahlarla saldırıp, burayı yerle bir edin ve bizi de karnımızdaki Amerikan conilerinin piçleriyle beraber öldürün!” diye yalvaran, feryad eden Nur’un çığlıklarını nasıl unutulabilir, insan olan, Müslüman olan?
Ve bu katiller, tecavüzcü sapıklar için dua eden?
Nasırlaşmış yürekler lazım…
SABIKALI DERGİDEN ALLAH RESÛLÜ’NE
YİNE HAKARET
Fransa'da siyasi mizah dergisi Charlie Hebdo, Tunus'ta Ennahda partisinin zaferini kutlamak için yeni sayısının editörlüğünü (haşa) M……. Peygamber'e verdiğini duyurdu.
Derginin yarın çıkacak sayısına Şeriat Hebdo adı verildi.
Kapakta Allah Resulü iddiasıyla çizilmiş bir tipin, "Gülmekten ölmezseniz 100 kırbaç" diyen bir karikatürünün yer aldığı bildiriliyor.
Derginin saygısız açıklamasında, "Tunus'ta İslamcı Ennahda partisinin zaferini en uygun şekilde kutlamak için Charlie Hebdo, M…….'den gelecek sayısına özel editör olmasını istedi. İslam'ın peygamberine ısrar etmemize gerek kalmadı, hemen kabul etti. Kendisine teşekkür ederiz." yavşak ifadeleri yer alıyor.
Dergide, güya Allah Resulü’nün "Helal Aperatif" başlıklı bir köşe yazısı ile “Madam Şeriat” adlı bir kadın ekinin de yer aldığı belirtiliyor.
2007'de derginin o dönemdeki editörü, bir Danimarka gazetesinde iki yıl önce basılan karikatürleri yeniden yayınladığı için Müslümanlara hakaretten yargılanmış ve beraat etmişti.
LİBYA’LI İŞBİRLİKÇİLER, KADDAFİ’NİN KATLİNE İŞTİRAK EDENLERİ YARGILAYACAKMIŞ
Ve böylece, Haçlıların silahlarının gölgesi altında kurulacak uyduruk mahkemelerinde, üç-beş çapulcuyu belki mahkum edip, meşrularmış görüntüsü vermeye çalışacaklar.
Vatanlarını Haçlı emperyalizmine peşkeş çekip, meşru Devlet Başkanı’nı katledenler, böylece suçlarını ört-bas edeceklerini zannetmekteler. Hainler, ihanetlerinin bedelini bu sayede adalete vermeyeceklerini mi sanıyorlar?
SAĞLIKTA KISINTI
İstanbul Tabip Odası üyesi Dr. Selma Okkaoğlu, İstanbul’da difteri ve tetanos aşılarının çok az miktarda kaldığını ve bunun büyük bir tehlike olduğunu söyledi.
Eellerinde az miktarda difteri ve tetanos açısının kaldığını, aşı taleplerine yeterli miktarda yanıt verilmediğini belirten Okkaoğlu, örneğin 200 doz istediklerinde 50 doz gönderilip, “idare edin!” denildiğini söyledi.
Sol Haber’in sorularına cevap veren Okkaoğlu, bu gibi aşıların hamilelere, yaralılara, çocuklara veya ısırılanlara yapıldığını, ellerinde yeterli miktarda aşı olmadığı için hekimlerin gebelere mi, yaralılara mı aşıyı kullanmak konusunda sıkıntıya düştüğünü ve durumun hatalara neden olabileceğini dile getirdi.
Van Sağlık Müdürlüğü’nden bir yetkili ise şu an için ellerinde yeterli tetanos aşısı bulunduğunu, ancak Sağlık Bakanlığı’nın kendilerine bir süre sonra tetanos aşısı gönderilmeyeceği, hastanelerin aşıyı kendilerinin temin etmesi gerektiğinin söylendiğini dile getirdi.
AKP iktidarı, cari açığı kapatmak derdiyle, milletin sağlığını riske atmaya başladı.
ASGARİ ÜCRETLİYE 66 KURUŞ, GÜL’E 90 LİRA
Asgari ücrete günlük 66 kuruş, aylık ise 19,77 TL'lik zam yapılacak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün maaşına ise günlük yaklaşık 90 TL, aylık yaklaşık 2 bin 650 TL zam yapılacak. Gül'ün maaşı, asgari ücretin 50 katına denk olacak… Gül’e yapılan zam, asgari ücretlinin 134 katı…
Gül’e Maaşından Hariç 402 Bin Lira
Gül ve ailesinin barınma, ısınma, gıda, ulaşım gibi masrafları yok. Asgari ücretli ise tüm maaşını yatırsa bu temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Bu durumda Gül'ün maaşı ile asgari ücret arasındaki gerçek fark katlanıyor.
Cumhurbaşkanlığı’nın bütçe teklifini komisyona sunan Genel Sekreter Mustafa İsen, "Cumhurbaşkanlığı makamının hizmetlerinin, devlet geleneğinin onuruna ve milletin değerlerine yaraşır şekilde yapılmasının her açıdan önemli olduğunu ileri sürerek, bu bağlamda 2012 Mali Bütçesi için öngörülen miktarın, 138 milyon 700 bin TL olarak tespit edildiğini, bu bütçenin 402 bin TL’sinin Cumhurbaşkanı ödeneği olduğunu" kaydetti.
Abdullah Gül'ün Köşk'e çıktığı 2007 yılında Cumhurbaşkanı maaşı 15 bin 250 TL idi. 2012 yılı için belirlenen zamla birlikte, aradan geçen 4 yılda Gül'ün maaşı yaklaşık yüzde 120 artarak 33 bin 500 TL'ye çıkmış olacak.
Şu cümleye dikkat: “Cumhurbaşkanlığı makamının hizmetlerinin, devlet geleneğinin onuruna ve milletin değerlerine yaraşır şekilde yapılması…”
İyi de millet sefalet içinde yüzerken, milletin başındaki sefalet içindeki milleti gösterişli bir şekilde temsil etse ne, etmese ne? Devlet Başkanı, milletin kaderine ortak olduğu nisbette şeref ve haysiyetle milleti temsil eder. Bunların ileri sürdüğü sebeplere, “ayranı yok içmeye, mersedesle gider helaya” derler.
NOKTALAMALAR
RTE, “Bir daha Davos’a gelmem!” demişti…
Davos, Türkiye’ye geliyor!
“İÇİ BOŞ ASLAN!”
Hani Kıbrıs konusunda RTE atıp tutuyordu ya, palikaryadan cevap geldi: “Bırakın kükresin dursun, içi boş aslan!"
DALGA GEÇİYORLAR
Bütçe görüşmeleri esnasında konuşan Arınç, “Depremlerden ders alınsaydı tekerrür etmezdi. Bu imarda, inşaat kalitesinde her zaman karşımıza çıkıyor” dedi.
Öyle ya, ders almayan bizleriz, Allahları var kendilerinin hiç suçu yok.