Vergi gelirleri içinde patronların ödemekte oldukları vergilerin payı her geçen yıl azaltılırken, büyük bölümü Müslüman Anadolu ahalisinin sırtına binen KDV ve ÖTV’nin ağırlığı artırılıyor.
Türkiye’nin 2010 genel bütçe gelirlerinin yüzde 87’si vergilerden oluşmakta. 2010 yılında tahsil edilen vergi gelirlerinin yüzde 21’ini gelir vergisi oluştururken, kurumlar vergisinin vergi gelirleri içindeki payı sadece yüzde 9,7’de kalmıştı. Kurumlar Vergisi malum, holdinglerin lütfen ödediği vergi. Buna karşın Katma Değer Vergisi (KDV) tahsilatının oranı yüzde 32,1 ile gelir ve kurumlar vergisinin toplamından da üzerindeydi.
Aradan geçen yıllarda gelir vergisi ve kurumlar vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı düşerken KDV’nin payının yüzde 30’lar civarında seyrettiği görülüyor. Toplam vergi gelirleri içindeki payı 1988 yılında yüzde 33,7 olan gelir vergisi 2010 yılında yüzde 21’e inerken, aynı yıllar içinde kurumlar vergisinin yüzde 14,9’dan yüzde 9,7’ye indiği görülüyor. Aynı dönemde toplam KDV tahsilatının payı yüzde 29,3’ten yüzde 32,1’e çıkıyor.
Gıda maddelerinden yüzde 8 oranında KDV alınmakta. Elektrik ve doğalgazdan yüzde 18 oranında KDV alınırken pırlanta, elmas ve yakuttan ise KDV alınmaması, RTE’nin oğlunun pırlanta ticareti yapmasını akla getiriyor.
2002 yılında alınmaya başlanan bir başka harcama vergisi de Özel Tüketim Vergisi (ÖTV). Ortaya çıkış amacı lüks malların, sağlığa ve çevreye zararlı ürünlerin tüketimini azaltmak ve 99 depreminin ardından deprem maliyetini karşılamak olarak belirtilmesine karşın (o zaman adına Özel İletişim Vergisi denmiş ve geçici olduğu söylenmişken, 2002’de AKP tarafından ÖTV adıyla kalıcı hale getirildi) ÖTV, buzdolabı, fırın, çamaşır makinesi, televizyon gibi lüks sayılamayacak ürünlerden de alınmakta. Sigara, cep telefonu ve otomobile uygulanacak ÖTV oranları artırılırken elmas, pırlanta, kürk gibi lüks malların ÖTV artışı dışında tutulması bu verginin açıklanan amacı üzerine soru işaretleri oluşturmakta. Cep telefonlarından alınan ÖTV oranı son düzenlemeyle yüzde 25 olurken 1600 cc’nin altındaki otomobillerin ÖTV’si yüzde 37’de kaldı. Tütün ve tütün ürünlerinden alınan ÖTV ise yüzde 65 oldu.
Osman Altuğ Hoca’nın “namert vergisi” diyerek tesmiye ettiği dolaylı vergiler, aslında iktidarın, zenginlerden kazançlarına karşılık adil bir oranda vergi alamadığının da itirafı mahiyetinde. Kazancı bol olandan alması gereken vergiyi alamayacak kadar kapitalistler karşısında acz içinde olan hükümet, bu defa her yiyip içtiğimizden vergi alarak, fakir ve sabit gelirlinin sırtına yük bindirdikçe bindiriyor.
Dolaylı vergilerin dünya genelinde artış eğilimi göstermesine karşın Türkiye’deki vergi adaletsizliğinin pek çok ülkenin ötesinde olduğu görülmekte. Avrupa Birliği ülkelerinde dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payı ortalama yüzde 35 civarındayken Türkiye’de bu oran yüzde 67’dir.
Yazıyı yazarken kaynak aldığımız Sol Haber’in şu tesbiti dikkat çekici:
“Vergi gelirlerinin yüzde 21’ini oluşturan gelir vergisinin önemli bir bölümünün işçi ve memurların maaşlarından oluştuğu, buna karşın KDV, ÖTV gibi tüketim üzerinden alınan vergilerin tamamına yakınının emekçiler tarafından ödenmekte olduğu göz önünde tutulursa vergi adaletsizliğinin dolaylı vergi-dolaysız vergi ayrımının da ötesinde boyutlarda olduğu görülmekte.”
Kazancı ancak ailesine yeten veya yetmeyen bir baba, bir de yaptığı yiyecek, giyim, temizlik vs gibi temel ihtiyaç harcamaları yoluyla, kazancının büyük bir kısmını devlete vergi olarak ödemek zorunda kalıyor. Vergi, kazanç üzerinden değil de harcama üzerinden alındığından, zenginle fakir bir ve eşit sayılıyor. İşte, Üstad rahmetlinin, “Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa!” diyerek eleştirdiği tablonun unsurlarında birinin ortaya çıkması böyle sağlanmış oluyor ki, bu zulme de başarılı iktisat idaresi demekteler.
SEYFİ ÇABUKEL
DERGİMİZ NET 2. SAYI (8 KASIM 2011)
www.dergimiz.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder