sancak yine salınsın

o burçta

devir putlarını çağın

bir vuruşta

yaman ol yine yaman

-dileyene kadar aman-

hesap soruşta. (S.M. Aydınlık Savaşçıları'ndan)

16 Kasım 2011 Çarşamba

YENİ EŞİK

Geçtiğimiz iki sayıda yazdığımız yazıların özeti şuydu: Batmakta olan bir gemi olan dünya sistemi içerisinde yer alan Türkiye’nin de bu gemiyle beraber batması mukadder. Hâl böyleyken, AKP iktidarının, “işler çok güzel, bu defaki kriz bizi teğet bile geçmeyecek!” şeklindeki ifadeleri, “kriz-çöküş-dekadans”ı anlamadıkları veya milleti keriz yerine koyduklarına delalet eder.

Bir kere şunu özellikle vurgulayalım, bu, bilindik, geçmişte yaşanan türden bir “kriz” değil; çöküş, batış. “Bir şeAyin yanlışı nihayetinde ortaya çıkar!” hikmetine atfen ifade edelim ki, artık kapital-liberal sitsem, emperyalizm nihayetine gelmiş, bitmiş, tükenmiş, insanlara vaat edebileceği bir “yalan” dahi kalmamıştır. Öyle ki, “Amerikan Rüyâsı” “kâbus”a dönmüş, şehrin göbeğinde toplanan binlerce protestocu bu düzene lanet okumakta, zenginlerin önünü kesip, düzeni simgeleyen tiplerden hesap sormaya başlamışlar. Hadiselerin kimsenin kontrolünde olmadan gelişimi ayrı bir muamma olsa da, temelde, insan ruhunun isyanını görmek mümkün. İktisadî nizâmın ahlâkla olan irtibatını göremeyen bu Allahsız ve ahlâksız sistem çöküyor. Duyulan sesler, çöküşün, batışın çatırtılarından ibaret. Ve insanlar, ruhî bir insiyakla dümendekilere isyan ediyor.

Bu, bilinenler cinsinden olmayan “şey”in çaresi ise kapitalist-liberalist emperyalist sistemde mevcut değil.

Türkiye’ye dönecek olursak, iktidar, batmakta olan gemiden kurtulmaya çalışmak yerine, geminin batmayacağına ümidini bağlamış bir hâl içinde… Geminin batmamasını canı gönülden istiyor, arzuluyorlar. Zira gemi batarsa kendilerinin de teklif edebileceği bir alternatif mevcut değil. İşte bütün icraatları ortada. Yaptıkları ve yapamadıklarıyla apaçık meydandalar. Ve tek yapabildikleri, batan gemi içinde bir kamara teşkil eden Türkiye’nin su almamasına çalışmak gibi bir cinnet hâli içindeler. Bu acziyet ve çaresizlik, AKP iktidarını, geminin batmamasını istemeye icbar ediyor. Varlıklarını borçlu oldukları liberal-kapitalist emperyalizmin varlığını sürdürmesine olan inançları buradan. Allahsız ve ahlâksız sisteme inandıkları için bağlandılar ve iktidar oldular, bağlandıkları için de bu sistemin içinde üzerlerine düşen vazifeyi harfiyen ifa etmeye çalışıyorlar.

Geminin batmayacağına dair inançlarına istinaden tek hedefleri, kendi bölümünün su almasına mani olmaya çalışmak. İşte o zamana kadar dayanmayı ümid ediyorlar.

Bunun için de son bir hamleyle, elde avuçta kalmış ne varsa satmak, halkın sırtındaki vergileri daha da artırmak ve zamlara yüklenmek artık son çareleri. Tabi bir de Soros’un, “En iyi ihraç malınız, Mehmetçik!” direktifi doğrultusunda, bu güne kadar olduğu gibi, bundan sonra çok daha faal olarak, emperyalizmin hizmetine Mehmetçiği arzetmek olacak.

Haçlı-Yahudi şebekesi Irak’a mı saldıracak? Mehmetçiği gönderebilmek için her şeyi yaptılar, olmadı. Ama olsun, hem istedikleri lojistiği sağladılar, hem de tecavüzcü sapık conilerin sağ salim evlerine dönebilmesi için dualar ettiler.

Haçlı-Yahudi şebekesi Afganistan’a mı saldıracak? Mehmetçik emirlerine amade…

Haçlı-Yahudi şebekesi Libya’ya mı saldıracak? Önce “ne işimiz var?” derlerken, sonradan öyle bir hizmete başladılar ki, daha BM’den bir karar çıkmamışken savaş gemileri yollara revan oldu. İzmir, bu saldırının üssü haline getirildi.

Haçlı-Yahudi şebekesi İran ve Suriye’yi mi hedef aldı? Füze kalkanına da hay hay, Suriye’yi karıştırmak isteyen isyancılara da koruma kollama görevi yapmak bizden.

Bu işbirlikçilik ve ihanet daha ne kadar devam edebilir ki? Soros’un emir ve direktifleri ile Mehmetçiği Haçlı-Yahudi çetelerinin işini kolaylaştırmak üzere cepheye sürenlerin yalan ve dolanları artık sürdürülemez aşamaya gelmiş bulunuyor. Son olarak, Gazze’ye yardım götüren filoya İsrail’in müdahalesi ve bu müdahale karşısında AKP iktidarının kılının kıpırdamaması, gerçek yüzlerini bir kez daha ortaya koydu. Bundan sonra Suriye ve İran’a karşı yapılacak saldırılarda AKP’nin oynayacağı role istinaden de ifade edelim ki, artık AKP’nin emperyalizmin bir mızrağı, misyonunun ise Müslüman Anadolu ahalisini, aynen kurbağa gibi yavaş yavaş ısıtıp, hissettirmeden haşlamak olduğu, yalan çuvalına sığmayacak derecede gözlere batmaya başlayacak.

AKP’nin, emperyalizmle Müslümanlar arasındaki tampon vazifesi icabı, emperyalizmin baskılarını, halka en asgari derecede hissettirmek, manipüle etmek ve bu his yoksunluğu saikiyle de milleti tepkisiz bırakmak olduğunu, ama süreç içerisinde her tampon gibi yıpranıp, artık iş göremez noktaya gelmesinin mukadder olduğunu da ifade etmiştik. İşte, görünen o ki, Haçlı-Yahudi emperyalizminin Suriye ve İran’a karşı olan saldırısı AKP tamponunu paramparça edecek bir şiddete sahne olacak. Gemilerinin batmaması için çaresizce bu iki ülkeye saldırmak mecburiyetinde kalan ahlaksızlık ve Allahsızlığın irin yuvasında dümen tutanlar, elbette AKP ve başındaki kolpacıya acıyıp, merhamet gösterecek değiller. “Sen tamponsun, tamponluğunu bil!” diyecekler.


DERGİMİZ NET 3. SAYI (15 KASIM 2011)
www.dergimiz.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder