Zira Suriye isyancılarının elebaşları AKP iktidarı tarafından korunmakta, Suriye’de iç savaş çıkartmaları için kendilerine yardım ve yataklık yapılmaktadır. Onlar da buradan aldıkları destekle Suriye içinde terör faaliyetleri yürütmekteler, Suriye ordusuna ait hedefleri vurduklarını ilan ediyorlar.
Suriye ordusundan kaçtığı ve albay olduğu iddia edilen bir asi, Özgür Suriye ordusu denilen ve Suriye ordusu kaçaklarından müteşekkil 15 bin kişilik bir asi güruhuna komuta ettiğini basına beyan etmekten kaçınmıyor. Kendisini Samandağı’nda Türk (!) askeri korumaktaymış.
RTE ise, Cengiz Çandar’ın açıkça ifade ettiği üzere, ABD’nin, Haçlı-Yahudi emperyalizminin taşeronu olarak ileri atılmış ve BOP Eşbaşkanlığı çerçevesinde kendisine verilen görev icabı Suriye’yi demokratikleştirmeye çalışmakta.
Ne de olsa amirlerinden sıkı disiplin almış, kurs görmüştür. “Bekçi Murtaza” psikolojisi ile, Irak, Libya ve Afganistan’da edindiği tecrübeyle, kendi başına harekete geçmiştir geçmeye ama yine de Haçlı refiklerine kızgındır, kendisini yalnız bıraktıkları saikiyle teessüflerini bildiriyor: Suriye’de petrol olmadığı için mi Libya gibi hemen saldırıya geçmediniz de beni yalnız bırakmaktasınız!
AKP-RTE’ye soracak olursanız, Suriye’ye cephe açmalarınız sebebi tamamen ahlâkîdir. Suriye’nin demokratikleştirilmesi, AKP’nin olmazsa olmazıdır. Zira Suriye devleti halka zulmetmektedir. Kendi halkını enkaz altından kurtaramayan, kurtardıklarını kara kışın ciğer delici soğuğuna teslim eden bir iktidar, milyonlarca Yeşil Kartlı aç, çıplak, ele-güne muhtaç vatandaşı olduğuna bakmadan, Suriye halkını kurtaracak öyle mi? Her ne kadar Suriye’deki duruma müdahale teşebbüsü ile Türkiye’nin içerideki vaziyeti farklı kategoriler gibi gözükse de temelde ayını yanlışa istinat etmekte: Emperyalizm.
Emperyalizme dayalı iktidarların Türkiye’yi getirdiği içler acısı hâle bakmadan, emperyalizm adına komşumuza karşı fiilen savaş açma noktasına gelmiş olmamız.
Haçlı terörizminin ele başı Amerika, İslam coğrafyasında yaptığı üst üste saldırılar neticesi gittikçe yıpranmış ve maddi güçten de düşmenin verdiği açmaza karşı yeni bir strateji geliştirmiştir: Arkadan Liderlik…
Arkasına geçtiği kuklalarını Haçlı emelleri doğrultusunda kullanan Amerika, böylece hem kendi imajını yıpratmamış olacak, hem de işin maddi külfetini en aza indirgeyecek.
Bu strateji çerçevesinde arkasına geçtikleri ilk yapı AKP ve RTE oldu.
AKP’nin ileri gelenleri, mürtedi, münafıkı, Davidson’u, Gül’ü, Arınç’ı vs, arkalarına geçmiş Amerika’dan aldıkları arkadan destekle, Suriye’ye karşı sallamaya başladılar.
İyi de koçlar, siz daha kendi vatandaşlarının hesabını İsrail’e sormaktan aciz, Seyrü sefer güvenliğini sağlamaktan aciz varlıklarken, nasıl oldu da birdenbire böyle aslan kesiliverdiniz?
İşte bütün mesele burada, arkadan alınan destekte. Tedaisi NYMHA’lar… AKP’nin NYMPHA’laştığını görmemek için kör olmak gerek.
Nymhalar, arkalarından aldıkları destekle nasıl efendileri adına saldırmakta ve bunu yaparken de kullandıkları imkan ve gücü sanki kendilerinin malıymış gibi sunmaktaysa, AKP kodamanları da aynı şekilde, Suriye ve diğerlerine sulanırken, saldırırken, sanki kendi iktidarları ile bunu yapmaktalar. O arkadan destek olmasa, işte Mavi Marmara neticesi ortada.
Irak’a asker gönderme konusunda gayet alicenap davranan, “tezkereye hayır, bana hayır demektir!” diyerek, Amerika menfaatleriyle kendi şahsını özdeşleştirdiğini ilan eden, tezkereye hayır diyenleri, kendisini astırmak istemekle suçlayan ve akabindeki seçimlerde onları tasfiye eden… Katil ve cani sürüsü sapıkların evlerine sağ salim dönmesi için dua ettiğini efendisi nezdinde ilan etmekten geri durmayan, “Afganistan’a gel!” dediklerinde tereddüt etmeyen, Libya’ya daha BM kararı çıkmadan koşturuveren, İzmir’i haçlı saldırısına üs yapmaktan imtina etmeyen, Irak yerle bir olur, katliamlar yapılırken sesi soluğu çıkmayan ama Suriye’de en başta harekete geçen…
Daha önce belirtmiştik, emperyalizmin Suriye ve İran saldırısı, Füze Kalkanı ile paralel seyredecek. Füze Kalkanı’nı 2012 başına faaliyete geçirecek olmaları düşünüldüğünde, İran ve Suriye saldırılarının da tarihi az-çok ortaya çıkar.
İsrail, varlığını devam ettirmek için saldırmaya mecbur. Yani mesele İran’ın alacağı tavırdan öte, İsrail’in varlık meselesi. Evet, İran tarih boyunca hep Ehli Sünnet’i arkadan vurdu ama işte bu gün devlet planında Ehli Sünnet’i temsil edecek bir yapı kalmadığından, yani İran’ın arkadan vurabileceği bir yapı kalmadığından, şimdi kendi hesaplarını bölüşmek mecburiyetindeler.
İsrail, hiçbir şekilde, İran’ın nükleer güce sahip olmasına göz yumamaz. Saldıracaktır. Tabi bu saldırıya İran ne derece karşı koyabilir, göreceğiz. Karşı koyarsa, ciddi bir savaşa girer. Yok, karşı koymazsa, o zaman da anti-emperyalist, zulme karşı baş eğmez Fars-Şia efsanesinin sonu olur.
Ciddi bir savaş için her iki tarafta da hazırlıklar yapılıyor.
Amerika’nın Irak’tan çekilmesi, İsrail’in Şalit’i kurtarmak adına esir takasına girişmesi ve en son AKP ile arayı yeniden yapmak adına Türkiye’ye gönderdikleri eski Mossad şefi vs. hep buna dair. Öyle ya, stratejik ortaklığı olanların arasındaki perde önü sözde çatışma ve sürtüşme görüntüleri elbette zamanı geldiğinde izale edilebilecek şeyler.
Bu sürtüşme ve çatışma görüntüleri bu güne kadar devam etti ama işte artık gelinen noktada bunu daha fazla devam ettirmenin bir mânâsı ve faydası da yok. Kandırdıkları kadar adam kandırıp, kazandıkları kadar zaman kazandılar. Bu sayede, bir çok kesimi, kişiyi, kendilerine karşı muhalefet etmede tereddüde düşürüp, kesin tavır alamaz hale soktular ki işte İBDA’cıların AKP’ye karşı almış oldukları kesin ve net tavır, bütün Müslümanların haysiyetini de kurtarıcı olması bakımından gayet mühim. Kartlar artık tamamen açık oynanacak.
Bu saatten sonra, AKP’ye karşı daha net tavır alışlar göreceğiz. AKP üzerindeki sihir bozulmakta. Emperyalizme karşı tavır almanın, AKP’ye karşı tavır almak demek olduğu, AKP’nin adını anmadan, anti-emperyalist mücadelenin yakın hedefine AKP’yi oturtmadan, anti-emperyalist mücadeleden bahsedilemeyeceğini daha çok insan anlayacak. Ve biz İBDA’cıların AKP’ye karşı almış olduğu kesin ve net tavrın hakikati apaçık ortaya çıkacak.
İşte, şuurlarda teşekkül edecek bu hakikat, İslâm inkılâbına açılacak ihtilâl kapısının anahtarı olacaktır.
2011 Kasım-Kesim ayında tezahür etmeye başlayan bir mânânın müşahidi-ifşacısı olarak belirtelim ki, 2012, zaferlere gebe…
Bu mânâ çerçevesinde bir hatırlatmada bulunalım, AKP’ye karşı alınması gereken net ve kesin tavrı bir an önce almaya bakmak ve bu ihanet ve işbirlikçi şebekeden hâlâ müsbet adımlar atmasını bekleyici, davet edici dil kullanmayı bir an önce terk etmek gerek. Savaş şartlarında, savaşın dili kullanılır. Düşmandan medet umar şekilde, müsbet adımlar atmasını dilemek, acziyet ifadesinden öte bir şey olmaz. Hâkim bir davaya da mahkûm tavır yakışmaz.
AKP’nin sözde İslamcılığı kendisine karşı halk tabanında tavır alınmasını engelliyorsa, bunu kırması gereken, AKP’ye karşı net ve kesin tavır alışlarıyla İBDA erleri olmalıdır.
Ne yani, AKP’ye karşı tavır almak için, ille de AKP işbirliğindeki haçlı piçlerinin evinizi basmasını ve evdeki ırzınıza namusunuza tecavüz etmesini mi bekliyorsunuz?
Şayet, Irak’ta basılan binlerce ev ve ırzına geçilen binlerce bacınızın acısını hissetmiyor, bunda AKP’nin payını göremiyor ve en önemlisi de bunu şuurlaştıramıyor, şuurlaştırmanız gerektiğinin şuuruna eremiyorsanız, ağlamayı bırak, ağlar gibi yapmanın gerektiğini anlamıyorsanız, yapacak bir şey kalmamış demektir.
CİHAD KOLGEZEN
DERGİMİZ.NET 4. SAYI (22 KASIM 2011)
www.dergimiz.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder