Kim Yahudi-Haçlı emperyalizmine, vatanlarımızı işgal eden müstevlilere karşı savaşıyorsa, onun yanında ve destekçisiyiz.
İBDA, bütün dünyayı hükmü altına alacak, bütün insanlığın kurtuluş reçetesi ve insanca yaşama garantisi olacak “Başyücelik Devleti” modelini İslami bir anlayış çerçevesinde teklif eder ve bunun mücadelesini verir.
Başyücelik Devleti modeli, demokrasiyi reddeder. "Şura" anlayışı çerçevesinde ve şuranın da ehillerce yapılması gereğine istinaden, yönetimi, ehillere, "Yüce"lere devretmeyi öngörür. (Aydınlar aristokrasyası.) Toplum, toplumun içindeki en seçkin "Yüce"lerden teşekkül edecek bir meclis tarafından idare olunur. Bu meclisin adı, "Yüceler Kurultayı"dır. Rejimin başında da, "Yüce"lerin başı olarak, "Başyüce"... Rejim, adını, "Başyüce"ye izafetle almış, "Başyücelik" olarak tesmiye edilmiştir.
Detaylar, Salih Mirzabeyoğlu'nun, "Başyücelik Devleti" ve Necip Fazıl'ın, "İdeolocya Örgüsü" adlı kitaplarında...
Bu gün müslümanların içine düştükleri en büyük açmaz, 1500 yıllık devlet geleneğinin, ilk defa, Osmanlı'nın yıkılışıyla kesintiye uğraması neticesi, devlet planına geçme noktasında neyi nasıl yapacaklarını bilmeyişleri; İslam'da idare şekli yok, idare ruhu vardır ölçüsü çerçevesinde, "ihtiyaçlara, zaman ve zemine göre değişiklikler gösteren İslâmî devlet modeli günümüzde nasıl olmalıdır?" sualine verilebilmiş bütünlüklü ve sitem çapında bir cevaplarının olmayışı.
(Demokrasilere karşı alternatif teklif edebilme noktasında bu açmazı yaşayan, sadece İslamcılar değil aslında… Ahmet Bin Bella’dan tutun da Subcommandante Marcos’a kadar bir çok devrimci ve devrim lideri, ellerinde, mevcut karşısında teklif edebilecekleri bir alternatif olmadığını açık yüreklilikle beyan etmişlerdir. Marcos, böyle bir teklifleri olmamasına mukabil mücadelelerini, sırf kötüyü kabullenmemek ve insanlık onurunu ayaklar altına atmamak için devam ettirdiklerini ifade buyurmaktadır.)
İşte, Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu, ortaya koydukları eserler ve mücadeleleriyle, bu en büyük eksikliği gidermiş olarak, aynı zamanda yapılmamış olsaydı, her bir müslümanın -her bir insanın- üzerinde yapılması gereken bir farz olarak kalacak bir mesuliyeti de üzerimizden almış oluyorlar. O halde yapılması gereken, Başyücelik Devleti'nin paratiğe geçmesi için mücadele etmek kalıyor bizlere.
***
Necip Fazıl, “şairlerden bir şair” değil, sistem kurucusu bir ideolog ve aynı zamanda fikrini hayata tatbik etme yolunda mücadele veren bir aksiyon adamı... Ha keza, Salih Mirzabeyoğlu da aynı...
Bir aksiyon adamını kendinize örnek aldıysanız, sormanız gereken doğru soru da şu olur: Ben bu yolda ne yapabilirim!
Dava adına kimse keşfedilmeyi beklemesin, kendisi vazifeye talip olsun!
Şimdi biz, muhataplarımıza soralım:
SEN NE YAPABİLİRSİN?
Bu memuriyet ve mesuliyeti, nabzında inkılâp mânâsını hissedebiliyor musun?
O hâlde!
Evet, biz, kuru kuru "islam" demiyoruz. "İslam; ama ne?" sorusuna vereceğimiz bir cevap, hem de gayet hakikatli, sistem çapında bir cevap var elimizde. Öyle cevapsız kaldığımızda, “demokrasi de olur, yoksa böyle daha mı iyi olur?” gibisinden savrulmalara mahal bırakmayacak bir kesinlikte, ne istediğimizi biliyor ve haykırıyoruz.
Çağımız İslâm’a Muhatap Anlayış mihrakını temsil eden İBDA'nın elimize tutuşturduğu reçetede sadece "İslâm" yazmıyor. Mutlak Fikir demek olan İslâm'ı, eşya ve hadiselere nasıl tatbik edebileceğimizin usulleri ve metodları da, birbirini çelmeyecek bir sistem bütünü içerisinde mevcut.
Kapitalist-Liberalist Emperyalist Demokrasilere karşı, İslâm, İslâmî ölçülere nisbetle örgüleştirilmiş olan Başyücelik Devleti.
Mülkiyette tedbirci, ama zamanın sosyalizmalarıyla bir alakası yok.
Ki, aynı zamanda fert teşebbüsünü de engellemez.
Toplumun hakkını topluma, ferdin hakkını da ferde verecek yegane sistem. İşte, "İslâm, zıt kutuplar arası muvazenenin üstün nizâmıdır!" ölçüsünün bu şekilde pratize edilmek istendiğini görüyoruz burada. Ne liberal sistemler gibi tamamen ferdi başa alıcı, ne de sosyalizm gibi ferdi ezici. Ne bireyci, ne de tamamen eşitlikçi. Hem fert hem de toplumu bir arada kucaklamanın sırrı, "adalet" kavramında saklı. "Eşitlik" değil, adalet. Zamanı gelir, adaletin tecellisi eşitlikte görülür, o ayrı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder