sancak yine salınsın

o burçta

devir putlarını çağın

bir vuruşta

yaman ol yine yaman

-dileyene kadar aman-

hesap soruşta. (S.M. Aydınlık Savaşçıları'ndan)

16 Kasım 2011 Çarşamba

BATAN GEMİDEN CİNNET MANZARALARI

AKP’nin cari açık vererek, yani açıkçası borçlanarak ülkede kısa bir dönem sahte bir rahatlık yaşatır gibi olduğu, ama işte şimdi bu borçları ödemekte zorlanır noktaya geldiğimizi geçtiğimiz sayı ifade etmiştik.

Şimdi asıl mesele, bu borçların ödenip ödenemeyeceğinden de öte, dünyada yaşanan krizin Türkiye’ye olan tesirleri üzerinde durmak gerekiyor.

Yani hadi diyelim ki AKP bir şekilde bu borçları çevirmeyi -Ali’nin külahını Veli’ye, Veli’ninkini Ali’ye giydirme hokkabazlığını- bir müddet daha başardı. Ama iş bununla bitmiyor ki…

Asıl tehlike, dışarıda.

Dünya iktisat nizâmını, Kapital-Liberal emperyalist ekonomik sistemi bir gemiye, hadi Titanic’e benzetecek olursak, Türkiye’de, bu kapitalist-Liberal emperyal sistemin bir parçası, Titanic’in bir kamarası diyelim… Ve Titanic batıyor. İşte bu ortamda, AKP’nin cari açığa vs. dair aldığı tedbirler, belki kamaranın su almasını geciktirebilir ama batmakta olan bir gemide olduğumuz gerçeğini değiştirmez.

Emperyalizmin dayandığı Kapitalizm-Liberalizm topu atmış, herkes yeni bir sistem arayışı içerisine girmişken, AKP, bu gemi hiç batmayacakmış gibi yaptığı harcamalara çare aramakla, çok komik bir durum arz etmekte. Tam bir cinnet hâli… Ne yaptığını bilmemezlik.

Bu komedinin, bu cinnet hâlinin çok fazla sürmeyeceği ise aşikâr...

Sen ne kadar kendi kamaranı kurtarmak maksadıyla tedbir alırsan al, geminin batmasına mani olmadıktan sonra…

Yapılması gereken, öncelikle, gemiden ayrılma iradesini ortaya koymak. Bununla birlikte, gemiden ayrıldıktan sonra ne yapacağını bilmek -kaptanlık ehliyeti- ve gemden ayrılma cesaretini ortaya koyabilmek de gerekli.

Öyle ya, gemiden ayrılıp kendi filikana atladın, bundan sonra ne yapacaksın?

Tabi cesaret… Zira batmakta olan geminin kaptan köşkünde duran katil zorba Amerika liderliğindeki Yahudi-Haçlı eşkiyalığına karşı tavır almak da gerekiyor ki gemiden kimseni ayrılmasına müsaade etmiyorlar. İşte, Kaddafi, işte Saddam misalleri. Kapitalist-Liberal sisteme entegre olmak istemediklerinden, Yahudi-Haçlı zorbalığına baş eğmediklerinden infaz edildiklerini kim inkar edebilir?

Bakmayın siz Çin ve Japonya gibi ülkelerin Amerika ile çekişmelerine. Onlarınki, son tahlilde, Yahudi-Haçlı ittifakının ortaya koymuş olduğu Liberal-Kapitalist dünya nizamının liderliği çekişmesinden öteye geçmiyor. Onların dahi teklif ettikleri yeni bir sistem yok. Zenginliklerini dahi o sistem içerisinde elde etmişler, o sisteme çoktan entegre olmuşlar. Bunlara Rusya, Hindistan ve Brezilya gibi arkadan gelenleri de ekleyebiliriz.

Slav’lar nasıl Batı’ya sonradan eklemlenmeyi ifade etmekteyseler, mezkur ülkelerin durumu da bir nevi “Slavlaşma” sürecine atfedilebilir.

Buna rağmen sistem içi liderlik mücadelesi de çok şiddetli olabilir. Batı merkezli 1. ve 2. Dünya Savaşları, hem iflas ettiği o günlerde belli olan Batı Medeniyeti’nin kendi iç hesaplaşması ve yeni bir liderlik arayışı değil miydi?

Zahir-kemmiyetteki çatışma ve rekabet ne kadar büyük ve geniş olursa olsun, bu çatışmada taraf olanların teklif ettiği yeni bir şey olmaması saikiyle, kendi başlarına yeni bir dünyanın müjdesi değiller.

Ama…

Bu çatışma ve rekabet ortamı, devrimci hareketler, Dünya’ya yeni bir nizam teklif etmek iddiasında olanlar için çok elverişli bir ortam vaat etmekte.

Batı Medeniyeti’nin içine düştüğü bu çatışma ve çelişkileri, bu batışı, Hak ve halkın menfaatine verimlendirebiliriz. Süreç, böylesi imkânları da önümüze sermekte.

En başta da kendi can derdine düşen Batı’nın, uşaklarına gerekli destek ve yardımı yapabilme kabiliyetini kaybetmekte oluşları…

Mezkur destekten yoksunluk, bulundukları ülkeleri Batı adına yönetmekle görevli iktidar sahiplerini -Türkiye’de olduğu gibi- halkın ve hakkın temsilcileri ile baş başa bırakacaktır ki, bu durumda da işbirlikçilerin tasfiyesi gayet kolaylaşacaktır.

“Titanik’i Allah bile batıramaz!” diyerek meydan okuyanlarla kol kola saltanat sürenlerin son günleri bunlar!


DERGİMİZ NET 2. SAYI (8 KASIM 2011)
www.dergimiz.net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder