sancak yine salınsın

o burçta

devir putlarını çağın

bir vuruşta

yaman ol yine yaman

-dileyene kadar aman-

hesap soruşta. (S.M. Aydınlık Savaşçıları'ndan)

18 Aralık 2011 Pazar

CÜBBELİ NİÇİN HEDEF?

Cübbeli Ahmet Hoca’nın niçin adi bir yalan rüzgarı estirilerek gözaltına alınıp tutuklandı?

“Adi bir yalan rüzgarı”, çünkü medyaya haberler o şekilde yansıtılıyor ki, Cübbeli kadın pazarlamaktaymış…

Yeni Şafak’tan Fikri Akyüz dahi, bırakın kadın pazarlamasına, O’nun zina yapacağına dahi inanmanın mümkün olmadığını açık yüreklilikle ifâde ediyor. Ve ekliyor Akyüz: “O kadınlar, sakın Cübbeli’nin dini nikahlı eşi olmasın?”

Meselenin bam teli nedir?

Cübbeli’nin almış olduğu tavır. Diyalogculuğa karşı tavrı zaten açık olan Cübbeli, tam da bizim “kasım ayı, kesim ayı!” tesbitimize denk bir noktada, Kasım ayının son haftasında yaptığı sohbette, bu defa açıkça AKP’yi hedef alıyor ve yapılanları “küfür” olarak adlandırıyor.

İşte dananın kuyruğu da burada kopuyor. Yıllar oldu Cübbeli hakkında şantaj kasetlerinin varlığından cümle alem haberdâr iken, bu şantajcılarla ilgili parmağını kıpırdatmayan polis, haliyle Cübbeli bu işi bir şekilde çözmeye teşebbüs ettiğinde, işin içine cinsellik sosunu boca ederek saldırıya geçiyor.

Bunlar iğrenç 28 Şubat taktikleri. Zaten demiyor muyuz; AKP 28 Şubat’ın bir ürünüdür ve asıl derin yapı aranacaksa, AKP’nin kendisidir diye.

Türkiye’de hiçbir önemli davanın sadece “hukuki” olmadığını bilmeyen varsa, “günaydın” diyerek devam edelim ki, Salih Mirzabeyoğlu’na gayri hukuki olarak örgüt liderliğinden ceza verenler, Cübbeli’nin de kendilerine açık ve yakın tehlike arzetmeye başladığını gördükleri ânda, düğmeye basıverdiler.

Aşağıda, Cübbeli’nin iki ayrı konuşmasının çözümlerini bulacaksınız. Birincisi, Habertürk TV’de Yiğit Bulut’la olan programdan:

“Adam bana şantaj yapıyor, karı kızı değil, vaaz etmeyi bırak diyor.

Burada Türkiye’nin geleceği ile ilgili konular var.

Memleketi bekleyen imani noktada 3 tehlike var.

20 sene evvel, bu memlekette “Yahudi-Hıristiyan cennete girebilir” diyen bir hoca çıkmazdı.

Bir Süleyman Ateş çıkmıştı, ona reddiye yazdılar. Şimdi ona reddiye yazanların çoğu bu “Ilımlı Proje”ye imza atmış durumdalar. Şimdi ben de 20 sene sonra bunu söylesem, bana da inanmayın. Bir adam “Yahudi-Hıristiyan cennete girer” diyorsa, havada uçsa da inanmayın. Bütün Kur’ân, Âyet, Hadîs ortadadır. “Yahudi-Hıristiyanlar cennete girecek” diyenler cennete giremez. Kimse bunu bu memlekette bu millete yutturamayacak. Tutmayacak bu projeler. Suyun üstüne çıkan köpük gibi yakında sönecek. İstediğin kadar namuslu geçin, karını kızını kapat! Allah’ın dinini sattın, ayetlerini sattın! En büyük namusumuz dinimizdir! Yüzlerce ayetin hükmünü değiştirdiniz.”

Aşağıda çözümünü verdiğimiz videonun yayın tarihi 9 Aralık. Videoyu youtube’a yerleştiren, “yaklaşık iki hafta önceki sohbetinde” kaydını düştüğüne göre, sohbetin yapılış tarihinin Kasım ayının son on günü içinde olduğunu anlıyoruz:

“Herkes evinden mahallesinden başlasın, bu işi düzeltelim, yoksa bu iş böyle gitmez. Bu hainler bu vatanı böldürene kadar, özerklik bilmem ne adı altında, Siyonizm için bir parçasını koparana kadar, Büyük İsrail’i kurana kadar, kıyamete kadar bırakmaz bu işin sonunu. Biz unutur, hemen eğlenceye dalarız, gavurlar uyumaz. Yüz-iki yüz senenin projesini şimdiden yapmışlar. Bizim 5 sene soranın hesabımız bile yok. Bu vaziyette biz bu işi kazanamayız. Çünkü müslümanlar da gevşedi. “Kafirlerle anlaşalım, laikliğe devam edelim, İslâm’ı karıştırmayalım bir şeye”, bizim(!) Müslümanlar(!) böyle konuşuyor. Biz böyle konuşursak, Allah bizi yardımsız bırakır. Biz Kur’an’dan ayrılamayız. “Din ona karışmaz, buna karışmaz”. Ne demek karışmaz? “Din yönetime karışmaz” demek, “Allah karışmaz” demek. “Allah karışamaz bana” demek. Sen nasıl dersin “Allah karışamaz”… “Allah karışamaz” diyen kâfir olur. Allah her şeye karışır. Müslüman değilsen, dersin. Müslüman nasıl der, “din bize karışmaz”. “Din işi başka, o iş başka, bu iş başka”. Nasıl “iş başka”? Alırsın teröristi, askeri polisi şehit etmiş adamı, beslersin. Din karışsa, çoktan onların kafası gitmişti. Adam oradan, İmralı’dan yönetiyor ortalığı. “Benle anlaşacaksın, anlaşmazsan şunu şöyle yaparım, böyle yaparım”. Yedirirsen, içtirirsen, bir de avukatıyla görüştür. Bir de demeç verdir. Ohooo, din karışmazsa senin kafan böyle karışır. Memleketin böyle karışır. Din karışacak. Kısas var, bu kadar ocağa ateş düştü, bu kadar ana ağlıyor burada. Hakları var! Allah, “hak verdim” diyor onlara. Nasıl affediyorsun, bu zulümdür. Allah’ın indirdiği ile hükmetmezsen ölüm yayılır, fakirlik yayılır. Belalar yayılır. Mayıs yağmuru gibi saçılır. Allah’ın Kurani nizâm nasip eyle, (AMİN sesleri geliyor) İslâmî düzen nasip eyle! (AMİN sesleri geliyor) Mayıştık, uyuştuk, mantar olduk, böyle bakıyoruz, “ya biz namaza gidelim gelelim, daha bir şey lâzım değil” demeye başladık. Biz efendim, “cihad yapamayız, bizim gücümüz yok, kâfirler çok ilerledi, biz en iyisi onlarla iyi geçinelim”, ama iyi geçinemezsin. İyi geçinirsen böyle. (Âyet okuyor) “Onların dinine uymadıkça, gavur olmadıkça, ne Yahudiler ne Hıristiyanlar, asla senden razı olmayacaklar” diyor Kur’an. Ya gavur olmaya karar verelim, hâşâ, ya da bunardan el etek çekelim. Yoksa, “ben Müslüman kalacağım, bunlarla da iyi geçineceğim!”, olmaz diyor Kur’an. “Geçinemezsin, bırakmazlar seni” diyor. Ben ne anlıyorum, siz ne anlıyorsunuz bilmiyorum. Ben, doğruyu söylüyorum, zaten yanlış söylüyorsam Allah nasip etmesin. Doğruyu da söylemedikten sonra sohbet yapmanın bir mânâsı da yok. Hacımız, hocamız bütün Müslümanlarımız yanlış yaptık. Biz yanlış yaptığımızı kabul edelim, biz İslâm’dan ayrıldık. Biz taviz verdik, biz yalakalık yaptık, biz gâvurlarla anlaşmaya kalktık ve bu hâle düştük. Bu suçumuzu ititraf ediyorum ben. Siz de edin. Ve hemen tövbe istiğfar edelim. Bundan sonra İslâm-Kur’ân diyenlerin arkasında gidelim. İslâm-Kur’ân kim diyorsa onun arkasından gidelim. Başka bir şey lâzım değil. Bir kişi, bir kişiyiz. Ne yapalım, Allah Hak’tan ayırmasın. Ne bu yalakalık ya? Bu kadar “İslâmî medya” var, bir tânesi hakkı söylemiyor. Bir tânesi doğruyu söylemiyor, “ya, şu yanlış, bu yanlış” diyen yok. Böyle olmaz. Dost doğrusunu söylermiş. Yok, “sen doğrusun, doğrusun, iyisin” diyen dost olmaz. Allahım, cümlemize sadakat nasip etsin! Ahde vefâ nasip etsin! Dayanamayacağımız imtihanlara tabi etmesin! Allahım imtihanı kazanmak nasip etsin! İman selâmetiyle çene kapamak nasip etsin. Kâfirlere meyletmeden, taviz vermeden ölmek nasip etsin. Amin Allahım, Ya Rabbi! Nerden nerelere geldik yâ… İslâm’ın Şeriatın savunucusu müdafiileri, şimdi ne hâle geldiler yâ! 10 senede, 20 senede bu kadar değişilir mi? Ben bile kendimden korkmağa başladım. 5-10 sene sonra ben de sapıtırsam, bir de bakmışsın laiklik-maiklik demeğe başlarız, bilmem ne, ne olacağız Ya Rabbi? Allah’ım, bana şeriattan, itikattan, iman bakımından kıl kadar ayrılacağıma ölmeyi nasip eylesin. Bakıyorum adamların kalbi-malbi hep döndü. Bu kadar insan tanıyorum ben, hep döndüler. “Ya ses çıkartmayalım, işler iyi, Amerika’yla işler iyi gidiyor, ekonomi düzgün” falan… Bana ne ya, bana ne! Kendim hakkında ne istiyorsam Allah size de aynısını versin!..”

Daha bir çok örnek verilebilir Cübbeli Efendi’nin konuşmalarından. TV ekranlarına çıktığı her vesilede Mahmud Efendi Hazretleri’nden aldığı icâzet ve direktiflerle “Ilımlı İslâm” adlı ftneyi açıktan hedef alan, Amerikancı işbirlikçilerden ve BOP Projelerinden söz eden, Mustafa İslamoğlu ve benzerleri gibi Ehl-i Sünnet düşmanlarını teşhir eden konuşmalar yapan Cübbeli Ahmed Hoca…

Bu ifâdelerin, düşmanı kalbinden vuran öldürücü zehirli ok olduğu kadar, dostlar için de şifâ olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Cübbeli Hoca, taûn hastalığının ortasına dalan ve bu tehlikeli hastalığın kendisine bulaşıp zarar vermesini, ümmetin sağlık ve sıhhatine tercih eden fedakârâne bir doktor gibi, hakikatin şifâ oklarını mikropların kalbine kalbine saplamakta. Bu gayret, tek başına büyük bir kıymettir içinde bulunduğumuz şartlarda.

Cübbeli’ye yapılan saldırı, Cübbeli’nin şahsında Mahmud Efendi Hazretleri’ne, Mahmud Efendi Hazretleri’nin şahsında ise topyekûn Nakşibendiyye’ye yapılan bir saldırıdır. Emperyalizmin uşakları demek istemektedirler ki; “ya bizim Ilımlı İslâm projelerimize ses çıkarmaz, onaylar ve “dilsiz şeytan” olmayı kabul edersiniz, veyahut da işte sizlere öyle bir kulp takarım ki, bütün milletin gözünde rezil rüsvâ olursunuz!”

Ey ehli imân, Allah yolunda hakkı söyledi diye kulp takılanlardan olmaya can atanlarınız nerde? O kulp takılanların başında senin Peygamber’in gelmekteydi, unutma!

Ey tarikatı Nakşibendiyye’nin bendeleri, Ey Ahmed Faruk Serhendi’nin talebeleri, ey Mektubat’ın yetiştirdikleri, ey mürtede, münafıka, dini içten yıkan kafirlere karşı, Ehli Bidat’a karşı şedid olmakla, onları aşağılamakla, onları tahkir etmekle, onlara bayrak açıp baş eğmemekle, cihadla emrolunanlar! Dininiz elinizden alınıyor, nerdesiniz? Şimdi susarsanız artık biliniz ki mahşerde Şeriat sahibinin huzurunda hangi yüzle konuşacaksınız?

Ey Ehli İman!

Zulme karşı susmaya devam edersen, bil ki bu zulüm en sonunda seni de bulacaktır ama işte o gün, sen de Peygamberinin şeriatına hürmet eden insaflı bir kul aradığında ortalıkta kimsenin kalmadığını göreceksin.

Allah’ın dini satılırken sessiz kaldıktan sonra, sen bu dünyada rahat etmişsin neye yarar? Ahretini berbat ettikten sonra, dünya saltanatı senin olsa ne yazar?

Cihâd KOLGEZEN

Dergimiz / Sayı: 7 (13-12-2011)
www.Dergimiz.Net

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder