Biden’in hazır bulunduğu toplantıda, “krizde bize bir şey olmaz” havalarıyla kibrini sergilemeye kalkan Ali Babacan’ın şahsında AKP hükümetine ilk yumruğu, uzun kollarıyla direk dışarıdan çalışan Biden çaktı: Biz balinayız…
Yani?
“Sen ne kadar efelenirsen efelen, haddini bileceksin. Bu sularda hâlâ biz ne dersek o olur ve sakın yanlış yapayım deme, biletini kesiveririm!”
İsteyen bunu böyle açık bir ikaz, bir tehdit, şantaj diye anlasın, isteyen başka şekilde, neticesinde Ali Babacan susmak zorunda kaldı.
Sonra, ikinci yumruk, içeriden çalışan Koç’tan aparkat şeklinde geldi.
“Bu defaki kriz bizi teğet bile geçmeyecek!” diye konuşan RTE’nin çenesinde patlayan bir aparkattı bu…
Başbakan’a iktisat dayağı atan Rahmi Koç, Avrupa’daki krizin Türkiye’yi etkileyeceğini belirtip, “Devir, bizi teğet geçti devri değildir!” demek suretiyle, Başbakan’a adeta, “şu çeneni kapat!” demiş oldu.
Türkiye’nin ticaretinin yüzde 60’ının AB ülkeleriyle olduğunu işaret eden Koç, “Onların getirdiği yavaşlatma, sıkıntı, hepimizi etkileyecektir. Çok dikkatli olmamız lazım. Hükümetimizin de gerekli tedbirleri hadiselerin önüne geçerek alması lazım. Bu devir bizi teğet geçti devri değildir!”
Ne kadar açık konuşmuş değil mi?
“Çene yapacağınıza, hadiselerin önüne geçip, tedbirleri alın” diye akıl vermiş.
İyi de, Koç olup, para sahibi olmak, haklı olmayı gerektirmiyor.
AKP, hadiselerin önüne geçip, nasıl tedbir alacak?
Koç, RTE’ye yazdığı mektupta, “sağlık da demokrasi gibidir, kıymetini bilmek gerek!” diyerek, çözümü en başından çıkmaz sokağa kendisi sokmuş oluyor zaten.
Kriz, demokrasilerin, kapitalizmin, liberalizmin krizi ve bu krizin çaresi, bunlardan kurtulmakla gerçekleşecek.
Başyücelik Devleti’yle…
“Sermaye ve mülkiyette tedbir”ci ve ziraata dayalı yeni kalkınma modeliyle. Yeni bir ahlâkla ve bu ahlâkın dünyaya hâkim kılınmasıyla. Bu ahlâka göre yeniden şekillenmesi gereken üretim ve tüketim ilişkileriyle. Teknolojiyi, rekabetin bir unsuru olarak kullanıp, tüketebileceğinden fazla üretip, bunu da satmak için modern kölelerden müteşekkil tüketici toplumları öngören Batıcı ahlâksızlığı reddetmekle başlamalı ilk önce işe. Hem tüketeceğinden fazla üretiyor ve “insan”ı, tüketici olmaya zorluyor, hem de üretim çarklı içinde kullandığı teknoloji, milyonlarca insanın işsiz kalmasına yol açıyor aynı zamanda. Bütün bunları yerli yerine oturtacak bir anlayış, bir ruh ve sistemden bahsediyoruz.
Bunun siyasette karşılığı da devlet yönetiminin, milletin içinden çıkmış en yüceler tarafından ele alınması demek olan, Başyücelik Devleti.
Siyasetin iktisattan ayrılmaz bağları içinde, tabi bütün bunların da hukuk, sanat, ahlâk ve sair irtibatları içerisinde yepyeni bir sistem teklifi çerçevesinde ele alınması ile mümkün olabilecek bir davadır, hadiselerin önüne geçip tedbir almak.
İşte, buradan söylüyoruz, hadiselerin önünde olmanın verdiği rahatlıkla; yolunuz çıkmaz yol. Bu yolda devam ederseniz, ne kadar çabalarsanız çabalayın, uçurum ve felâkete götürüsünüz milleti ancak.
Demedi demeyin.
Yolunuz felâket!
Çâre ise Başyücelik Devleti, İBDA…
Çağımızda insan ve toplum meselelerini hakikatin hakikatine göre çözmenin “nasıl” ve “niçin”ini gösteren, bunun “Remz Şahsiyet”i Salih MİRZABEYOĞLU!
Yani?
Bırakın teğet geçmeyi, ya toptan delinip yok olacağız veya alternatifi olmayan tek alternatifle kendimiz ve bütün insanlık için çâre sunacağız!
NOT: Demokrasi deyince, şu son AB görüşmelerinde, Avrupa’nın olduğu gibi Almanya vesayetine bırakılışı ve buna “hayır” diyen İngiltere ile AB’nin yollarının ayrılışını Koç nasıl yorumluyor acaba? “Yaşasın demokrasi!” diye slogan atmış mıdır?
Dergimiz
Sayı: 7 (13 12 2011)
www.Dergimiz.Net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder