Haçlı saldırganlığının Suriye ile hesaplarının tezgaha konulmaya başlaması 2003 senesine dayanıyor.
O zaman Esad, kendisine teklif edilen işbirlikçi rolü reddetmişti.
Şimdilerde ise Suriye’ye karşı saldırının alt yapısı adım adım uygulamaya konuyor.
Suriye ordusundan kaçan askerler Ürdün’de Mossad ajanları tarafından sorgulanıp, Esad rejimine karşı savaşmaya iknâ ediliyor.
Artık CIA kontrolünde olduğu apaçık olan El Cezire tarafından kalabalık bir grup Suriyelinin Katar’a götürülüp, burada nasıl yalan haber uyduracakları, cep telefonu, interneti vs ihanetleri yolunda nasıl en verimli kullanabilecekleri konusunda eğitildikleri de artık bilinen şeylerden.
Tabi işin bir de Türkiye cephesi var.
Birtakım operasyonlarla Amerika’ya karşı unsurları budanan bir TSK var artık. Amerika bugün ne Necip Torumtay benzeri vakaya, ne de yeni bir 1 Mart tezkeresi faciasına tahammülü kalmış olarak, tedbirlerini çoktan almaya başladı ve Suriye işi, güya bölgesel güç olarak Arap Birliği ve Türkiye’ye havale edildi. Taşeron AKP’dir artık.
Hani bölgeye harici güçlerin müdahalesi tepki çekiyor ya, işte bunu fark eden Haçlılar, kendileri yerine taşeronlarını öne sürmekteler. ABD buna, “arkadan liderlik” adını vermiş. Yani arkasına geçtiği kuklalarına yaptıracak kendi yapacaklarını ve bu sayede perde önünde kendisi gözükmediğinden yıpranmamış olacak.
Bu çerçevedeki “bölgesel liderlik” edebiyatı, bir zamanların millî sinema zırvasından farksız. Senaryo dışarıdan, teknik ekipman dışarıdan, akıl, fikir her şey dışarıdan, bir tek oyuncular yerli, o da tartışılır. Bunu adı da “bölgesel güç”…
AKP, eşbaşkanlık/genel valilik vazifesi icabı, HAMAS’ın Suriye’deki karargahını boşaltması için HAMAS’lı yetkililere şantaj yapıyor, tehditler yağdırıyor. Bu tehdit ve şantjların en acı vereni de, Gazze’deki çocuklar için acil gerekli antibiyotik vs. cinsi ilaçlar için aylardır bekletilen HAMAS yetkilisine yapılanı... Davidson’un adamları, “Ya Şam’ı terk edersiniz veya o bebelerinizin ölmesini seyredersiniz!” diye, tarihte eşi görülmemiş alçaklıklara imza atıyorlar.
Tabi bunun yanında Suriye’ye karşı asilerin Türkiye’de konuşlanıp, eğitildikleri ve Suriye içlerine sızarak silahlı eylemler yaptıkları da artık saklanmayan bir gerçek.
Artık Türkiye ile Suriye arasında resmen açıklanmamış düşük profilli bir savaş var derken, bu savaşın resmiyete dökülmesi ve topyekûn karakterini almasının saatinin yaklaştığına dair deliller; füze kalkanın hızla inşa ediliyor oluşu, Amerika’nın İncirlik’e yerleştirdiği insansız casus uçakları ve en son YAŞ toplantısında TSK’nın savaşa hazırlık seviyesinin tartışılmış olması.
Tabi bu arada Amerika’nın Irak’tan çektiği askerlerini Ürdün-Suriye sınırına yerleştirmekte oluşunu da gözardı etmeyelim.
Burada RTE’nin şahsında Haçlı-Yahudi canavarlığının hesabına taş koyan önemli faktörlerden biri HAMAS’ın Suriye tarafından desteklenmesi ki, İsrail’e karşı “Van Minüt” şovuyla kostaklanan RTE, HAMAS’a rağmen Suriye’yi hedef almanın riskine müdrik. Diğer taraftan Ehli Sünnet âlimlerinin Esad’a verdikleri destek ve asileri emperyalizmin menfaatlerine hizmet etmekle suçlamaları…
Bu ehli sünnet âlimlerin en meşhurları da Ramazan El Butî…
RTE bu destekten duyduğu rahatsızlığı İstanbul’daki bir toplantıda açıkça ortaya koymuş ve yılların âlimlerini, cübbe-hırka giymekle alim havalarına girmiş sahtekarlar mealinde bir ifâdeyle suçlamış, alimlere hakaret edip dil uzatmaktan imtina etmemişti.
Tabi Ramazan El Butî’ye ancak dil uzatabilen AKP iktidarı, Cübbeli’ye el uzatmakta gecikmedi…
Savaş geliyor savaş…
Hani savaş istenmez de, elle gelen de düğün bayram.
Madem ikazlar kâr etmiyor ve illâ da arkalarına geçmiş efendileri Amerika ve İsrail’in menfaatleri için savaşı göze aldılar, işin içinde Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma riski de var!
Dergimiz / Sayı: 8 (20 - 12 - 2011)
www.Dergimiz.Net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder